top of page
Yazıyla ilgili görüş ve sorularınızı bana facebook üzerinden iletebilir, arkadaş ekleyebilirisiniz
  • Facebook Social Icon

Gezmeyi seven arkadaşlar,

bana ulaşmak için lütfen
Yukarıdaki facebook simgesine tıklayınız

SIRBİSTAN TUNA BOYLARINDABİR OSMANLI DİYARI

Balkan coğrafyasının tamamını dolaşmama rağmen, gezmediğim, bir iki ülkeden biriydi Sırbistan. Çok uzun zamandan beri gitmeyi düşündüğüm halde gerek Boşnaklara yaptıkları soykırım, gerek “gitme bunlar düşmandır, güvenilmez” ikazları sebebiyle Sırbistan’a gitmeyi hep geriye bırakmıştım . Sırplar, Osmanlıya ve Osmanlının Müslümanlaştırdıkları Balkan halklarına o derce de düşmandılar ki, Srebrenica katliamını yapan Sırp ordusu komutanı, 11 temmuz 1995'te, şehre hakim bir tepenin üzerinde, Sırp televizyonuna çıkmış ve şöyle bir demeç vermiştir: "Bu gün Osmanlının kalıntılarını temizleyerek Osmanlıdan intikamımızı aldık, Srebrenica, Sırp halkına !, hediyem olsun!". Son dönmede Sırbistan ile vizelerin kaldırılması karşılıklı serbest dolaşımı sağlamıştı.Türkiye’den Sırbistan’a

o coğrafyayla bağları olan çok sayıda Türkiye vatandaşı giden olduğu gibi, tatil amaçlı Türkiye’ye gelen çok sayıda Sırbistan vatandaşı da vardı.

Nicola Tesla airport, hava limanı, gezi, seyahat

BELGRAD

Yugoslavya döneminde ülkenin başkent olan Belgrad, parçalanmadan sonra da Sırbistan’ın başkenti olmuş. Kosova ve deniz kenarındaki Karadağ bölgeleri ayrı devlet olarak Sırbistan’dan ayrıldıktan sonra,Sırbistan, denizle bağlantısı bittiği için donanmasını satılığa çıkarmış. Ülkenin tek özerk bölgesi, Macar azınlığın yoğun olarak yaşadığı ve başkentinin Novi Sad şehri olan Voyvodina bölgesi. Sırbistan nüfusunun % 82'si Sırp, geri kalan % 18'lik kısmı ise Macar, Boşnak, Roman ve diğer azınlıklar oluşturuyor. Sırpların büyük bir çoğunluğu Hıristiyanlığın Ortodoksluk mezhebine bağlı. Ama aralarında Katolik ve azda olsa Protestan olanları vardır. Ayrıca Sırpların küçük bir bölümü Müslümanlık dinine mensup. Ülkede her yıl nüfus 40 bin kişi azalıyor ve şu an yaklaşık 7 milyon kişiye inmiş durumda. 1.5 milyona yaklaşan nüfusuyla başkent Belgrad en kalabalık şehir durumunda.

Belgrad sokakları

1 saat 45 dakikalık bir uçuştan sonra Sırbistan’ın başkenti Belgrad’a varıyoruz. Belgrad’ın dünya ile bağlantısı Nikola Tesla hava limanı ile sağlanıyor. Bu kişi insanlığa alternatif elektriği hediye eden mucit. Edison’un yanında bir süre çalıştıktan sonra, alternatif akım elektriğini ve uzak mesafelere kolayca transferini sağlayan trafoları bulan bir bilim adamı. Sırp olduğundan adını hava limanına vermişler. İner inmez Türk hava firmalarının reklamlarıyla karşılaşıyorum. Vizesiz Türkiye yolculuğu 45 Euro. Bodrum ve İstanbul’a çok düşük fiyatlara gitme gelme imkanı var. Bu da topraklarında deniz olmayan Sırplara, deniz tatili sağladığı için cazip geliyor. Adriyatik sahillerine kara yoluyla ulaşmaya çalışsalar her halde o kadar para harcarlar.

Belgrad hava limanı

Nikola Tesla hava limanından servis otobüsüyle, Sava nehrinin üstünden geçerek şehir merkezine varıyorum. Belgrad’ın bir özelliği Sava ve Tuna nehirlerinin buluştuğu yer olması. Bu yüzden Osmanlı İmparatorluğu içinde önemli bir karakol merkezi olmuş. Şehri 1521 yılında ele geçiren Osmanlı 357 sene şehre hakim olmuş. Belgrad 1815 Sırp isyanına kadar doğrudan doğruya Osmanlı İmparatorluğu elinde kalmış.1815'de Osmanlı'ya bağlı özerk Sırbistan'ın şehri olmuş ve 1878 Berlin antlaşması ile Sırbistan bağımsız devlet olunca Belgrad'da resmi olarak Osmanlı İmparatorluğu elinden çıkmış.

Tuna ve Sava’nın kesiştiği yer Belgrad.

Fakat çekine çekine geldiğim Sırbistan ve Belgrad’a adımımı attığım andan itibaren, daha evvel gelmemeyle çok şey kaybetmiş olduğumu anlıyorum. Bu şehir zamanın ve haçlıların tahribatıyla aradan onca zaman geçmesine rağmen tarihi mirasıyla, isimleri ile buram buram Osmanlı kokuyor. Sırpça’da on binden fazla Türkçe kelime olduğu söyleniyor. Şehrin tarihi merkezini, Stari Grad ve yeni yerleşimlerini Nova Beograd'ı, Sava Nehri ikiye ayırıyor. Osmanlı hakim olduğu süre içinde şehirde çok fazla sayıda eser bırakmış fakat zamanla kaybolmuş.Başta Türkçe Kale Meydan adıyla anılan Belgrad kalesi olmak üzere bazıları hala ayakta. Şehrin ilk ayak bastığım noktası, 1884 yılında yapılmış tarihi Belgrad tren garı ve şehirler arası otobüs terminalinin bulunduğu bölge

Belgrad tren garı 

Sava nehrinin hemen kıyısında. Yeni Belgrad kısmına ulaşım köprülerle sağlanıyor. Biraz ilerledikten sonra, nehrin içinde yüzen oteller ve küçük feribotlarların ve otel gemilerin demirlediği iskelelerin olduğunu görüyorsunuz. Sava ve Tuna nehrinde küçük feribotlarla tura çıkabiliyorsunuz. Tuna nehri boyundaki yerleşim yerlerine uğraya uğraya giden turistik otel feribotlarda var. Bularla güzel bir Tuna boyu yolculuğu yapılabilir.

 Tuna kıyısında yüzen oteller. 

Şehrin Osmanlıdan kalma tek camisi Belgrad'da yaklaşık 300 yıl önce yapılan Bayraklı Camisi. Belgrad'ın son camisi olarak tarihe meydan okuyor. Belgrad'daki çok sayıda camiden geriye kalan tek cami olan Bayraklı Camisi, cuma namazlarında dolup taşıyor. Yan tarafında ise yine Türkiye’li bir iş adamının yaptırdığı 5 katlı bir bina bulunuyor. Belgrad'ın merkezinde bulunan ve Osmanlı Devleti'nin Belgrad Tapu Defteri'ne 1797-1798 senesinde işlenen Bayraklı Camisi'nin, asıl inşa tarihi tam olarak bilinmiyor. Camiyi Kanuni Sultan Süleyman'ın yaptırdığı yönünde bir rivayet bulunuyor. Bir rivayete göre de cami, Viyana kuşatmasından sonra Sultan II. Süleyman zamanında 1690'da inşa edilmiş. Caminin adındaki "Bayraklı" sözcüğünün, zamanında Belgrad'daki diğer camilerle aynı anda ibadete başlamasını sağlamak için minaresinde sinyal olarak kullanılan bayraktan geldiği anlatılıyor.

Osmanlı eseri Bayraklı Camii. 

Belgrad, Knez Mihailova, gezi seyahat, sirbistan
Belgrad bayrakli camii, gezi seyahat, sirbistan
Belgrad bayrakli camii, gezi seyahat, sirbistan

Cami, 1718-1739 yılları arasında Katolik Kilisesi'ne dönüştürülmüş. Yapının kiliseden tekrar camiye ne zaman dönüştürüldüğü ise tam olarak bilinmiyor.1941-1944'teki Alman hava saldırılarında büyük zarar gördüğü anlatılan caminin birçok kez tadilattan geçmesi orijinal mimari ve karakteristik özelliklerinin kısmen zarar görmesine yol açmış. Caminin en etkileyici yannı da Osmanlıdan kalan mezar taşları. Daha evvel civarında bir mezarlık olduğu, caminin bir köşesinde toplanan onlarca Osmanlıya ait mezar taşlarından anlaşılıyor. 2004 yılındaki Kosova savaşında cami ırkçı Sırpların saldırısına uğrayıp yakılarak, tahrip edilmiş. Sanırım bunun için sürekli bahçesinde 4-5 kişilik bir polis birliği bulunuyor.

Türkiye’li bir iş adamı tarafından yaptırılan Bayraklı

Caminin hizmet binası

Bayraklı Camiinden, Akademik Park olarak da bilinen Studentski Park’a geçilebiliyor. Burası aynı zamanda şehir içi otobüslerinin hareket merkezlerinden biri. Park 1880’lerin sonunda buradaki boş araziye yapılmış ve içinde çeşitli bilim adamlarının heykelleri var. Çok büyük olmamasına rağmen, etrafı üniversite binalarıyla çevrili park öğrenciler dinlenme mekanı. Belgrad taş ve betonun ağırlıklı olduğu, gri bir şehir izlenimine sahip olmasına rağmen, şehrin içinde hemen her yerde rastlanan parklar bir nefes alma alanı, gözlere ve bedene bir dinlenme molası sağlıyor. O yüzden Belgrad için yeşil bir şehir denemezse de yeşile değer veren bir şehir olduğu söylenebilir.

Cami bahçesinde Osmanlıdan kalma mezar taşları 

Belgrad bayrakli camii, gezi seyahat, sirbistan

 

Studentski Park’ın bir kenarında Osmanlı yadigarı Şeyh Mustafa Türbesi bulunuyor. 18. yüzyılda yaşamış Bağdat kökenli bir dervişe ait Şeyh Mustafa Türbesi, Studentski Parkı’nın hemen altındaki bir köşede ve bakımsız durumda. Türbenin etrafını otlar kaplamış, duvarlarına yazılar yazılmış ve ırkçı Sırpların attığı kurşunların izleri var. Türbe Müslümanlar kadar Hıristiyanlar tarafından da kutsal kabul ediliyor, bu amaçla ziyaret ediliyor ve adakların tuttuğuna inanılıyor. Herhalde ayakta kalmasının sebebi de bu, Hıristiyan Sırp koruyucularının olması. Fakat yinede duvarlarına, ırkçı Sırplar tarafından, Osmanlıya ilk Sırp isyanının olduğu 1389 tarihi yazılmış.

Belgrad Şeyh Mustafa türbesi

Belgra seyh mustafa turbe, gezi seyahat, sirbistan

Knez Mihailova caddesi

 

Belgrad’ın en ünlü caddelerinden biri olan Knez Mihailova caddesi. Burası için Belgrad’ın merkezi diyebiliriz. 19. yüzyıla tarihlenen neo-klasik, neo-Rönesans binaların cephelerindeki işlemeler, çiçek ve yaprak motifleri, heykeller pırıl pırıl parlıyor. Zamanında asillere, komutanlara ve zengin tüccarlara ait binalarda, şimdi dünyaca ünlü markaların mağazaları, kaffeler, lokantalar var ve devamlı çok kalabalık. Alışveriş yapmak isteyenler için çok sayıda dükkân, hediyelik otantik eşya satıcıları var. Yoruldunuzmu da çevrede çok sayıda kaffe ve pastaneler bulunuyor.

Terazije Caddesi ve Hotel Moskova

Belgrad’ın görülmesi gereken diğer bir yeri de Knez Mihailova caddesi’nin bitiminde yer alan Terazije Caddesi ve Meydanı. İsmini Osmanlı’nın burada şehre su sağlamak için inşa ettikleri su terazilerinden alıyor. 1860’ta su kulesi yıkılıp yerine bir çeşme yapılıyor. Cadde 1910’larda Prens Obrenovic’in emriyle kabuk değiştiriyor. Sanatkarlar, tüccarlar buraya taşınıyor ve 20. yüzyılın başında Belgrad’ın kalbinin attığı bir yer oluyor. Başlıca mağazalar, oteller, tiyatro salonları ve şehirdeki ilk sinema salonları bu cadde üzerinde inşa ediliyor. 1906’da Rus sesesyon tarzında 1908 yılında yapılan Hotel Moskva halen bu cadde üzerinde. Caddenin başlangıcındaki Albanija Hanı yerine ise 1938’de modern ve yüksek Albanija Sarayı, Palata Albanija inşa edilmiş. Cadde boyunca art nouveau ve art deco binalar göze çarpıyor. Caddenin Kralja Milana Bulvarı adını alıp devam ettiği noktada, Eski ve Yeni Saraylar var.

Sırbistan parlamento binası 

Moskova Otelinden karşıya geçince, Nikole Pašića Bulvarı’nın üstünde Sırbistan Parlamentosu Dom Narodne Skupstine ile karşılaşıyorsunuz. Art nouveau tarzında inşa edilmiş, büyük kubbeli sarayın yapımına 1907’de başlanmış, ancak 1. Dünya Savaşı sırasında planların kaybolmasıyla sarayın tamamlanması 1936’yı bulmuş. İç ve dış dekorasyonu büyük özenle yapılmış. 1939’da sarayın önündeki heykel grubu dikilmiş. Heykeltıraş Toma Rosandić tarafından yapılan Siyah Atlar Oynuyor heykellerine özel bir önem taşıyor ve insanla doğa arasındaki mücadeleyi sembolize ediyormuş. Ancak halka göre ise insanları parlamentodan atmaya çalışan güçleri !, sembolize ediyor. Aynı cadde üzerinde, parlamento binasının az ilerisinde devasa bir binada posta idaresi var. Sovyet komünist mimarisinden izler taşıyan bu kocaman yapı, artık elektronik postanın bile demode olmaya başladığı günümüz iletişimi için bir tezat gibi duruyor.

Taşmeydan parkı

Bundan sonra Taşmeydan Parkı geliyor. Belgrad’daki en büyük parklardan biri olan bu park ismini, Osmanlı döneminde burada kurulan taş ocağından almış. Belgrad’daki eski yapıların malzemesinin buradan temin edildiği söyleniyor. İlk Sırp isyanında Osmanlıya isyan eden Kara Yorgi kampını bu meydanda kurmuş, daha sonra ise mezarlığa dönüştürülmüş. 1950’elrden beri de park olarak şehre hizmet veriyor. Parkın çevresinde spor kompleksleri, oyun parkları, otel ve lokantalar ile Sırp Radyo Televizyonu’nun binası var.

Taşmeydan Parkın başlangıcında ülkenin en büyük kiliselerinden biri olan St. Mark Kilisesi Crkva Svetog Marka bulunuyor. Sırp-Bizans stilinde kırmızı tuğlalardan inşa edilmiş kilise, tarz açısından kentteki diğer kiliselerden farklılık gösteriyordu. İlk bakışta çok daha eski zamanlara aitmiş izlenimi veren kilisenin inşasına 1931’de başlanmış. Yakınında da Rus Ortodoks Kilisesi Ruska Pravoslavna Crkva bulunuyor. Yeşil çatılı, küçük mavi soğan kubbeli, küçük bir kilise.

St. Mark Kilisesi Crkva Svetog kilisesi

Yolu devam ederseniz sizi yine şehrin ünlü yapılarından Aziz Sava Kateedrali’ne götürüyor. Balkanlar’ın en büyük Ortodoks Kilisesi. Sırp Ortodoks Kilisesi kurucusu Aziz Sava’nın, Sinan Paşa tarafından 1595'te gömdürüldüğü düşünülen yerde kurulmuş. Burada Aziz Sava’dan biraz bahsetmek yerinde olur. Sırp Ortodoks Kilisesi’nin kurucusu ve ilk başpiskoposu olan Aziz Sava (1174-1236), Nemanjić Hanedanı’nın kurucusu Stefan Nemanja’nın oğludur. İktidar yerine, din adamı olmayı tercih eder.

Aziz Sava Kateedrali

Balkan milletlerine barışı getirmesi nedeniyle diplomat ve hukukçu kişiliğiyle öne çıkar. Yaşamı Orta Çağ’dan günümüze sanat ve edebiyatı etkilemiştir.Bu aziz, ne yazık ki trajik bir olayla Osmanlı tarihinde yer almış. 1594’teki Banat ayaklanması sırasında isyancılara ders vermek isteyen Sadrazam Sinan Paşa, Mileseva Manastırından Aziz Sava’nın kemiklerinin olduğu sandukayı Belgrad’a getirtip Vracar Tepesinde yakmış.1989 yılında tamamlana kilisenin etkileyici bir görüntüsü var. Kilisenin tam karşısında Sırp Ortodoks Patrikhanesi Patrijaršija Srpske Pravoslavne Crkve bulunuyor. 1935 tarihli binanın içinde patrikhanenin müzesi de var. Bizans mimarisinden izler taşıyan, hatta biraz Aya Sofya’yı andıran katedral baktığınızda minaresi olsa camiye benzeyecek diyebiliyorsunuz.

 Knez Mihailova caddesinin başına dönersek çevrede Etnografya müzesi Sırp kültürü açısından önemli bir yer. İlk iki katta Sırbistan’ın farklı yörelerine ait yerel kıyafetler sergileniyor. Ancak Sırbistan deyince bugünkü sınırlar anlaşılmasın. Neredeyse tüm eski Yugoslavya’nın sınırlarını kapsayan bir büyük Sırp İmparatorluğu coğrafyası var. Tarihsel olarak Balkanlar’ın büyük bir bölümü Sırp İmparatorluğu olarak kabul edilmiş ve bugün Makedonya, Karadağ, Hırvatistan gibi ülkelerin sınırlarında kalan bölgelerden kıyafetler de sergileniyor. Asıl ilginç gelen üçüncü katta ise geniş bir alanda günlük yaşam, ekonomik yaşam, tarım, endüstri, üretim, yerleşim konuları bölüm bölüm anlatılıyordu. Özellikle Osmanlı sonrası Sırbistan’daki yaşamın izlerini burada bulmak mümkün. Müze, pazartesi hariç 10.00-17.00 saatleri arasında gezilebilir.

Etnografya Müzesi

Sıra Osmanlı tarihi açısından önemli bir yer olan Kale Meydana’a geldi. Hayret nasıl olmuşta ırkçı Sırplar bu kale ve bölgenin ismini değiştirmemişler. Kale Meydan başta ismi olmak üzere, Osmanlı nın izlerini taşıyor. Zamanında İstanbul’a giden ana yolun başlangıç noktası olarak kabul edildiği için kalenin şehirden ana giriş kapısının adı İstanbul Kapısı. Girişten önceki ark kısmında güzel bir ormanlık alan, dinlenecek yerler ve otantik hediye satıcıları, Sırp büyükerinin heykelleri var.Kale,1.yüzyıldan 18. yüzyıla kadar uzanan bir sürede inşa edilen bir yapı. Farklı zamanların izlerini taşıdığı gibi, sayısız kuşatmaya tanıklık ettiği için pek çok kez elden geçmiş. Belgrad şehrinin temellerinin atıldığı yer bu kale. Zaman içinde Roma ordugâhından Bizans kalesine, Sırp Despotluğunun merkezinden, Osmanlı ve Avusturya’nın tahkimatına dönüşmüş. Bugün ise Belgrad’ın birkaç sembolünden biri ve en önemli tarihi değeri.

Kale Meydana

Kale dışında, Belgrad’da 19. yüzyıl öncesine ait çok az sayıda yapı var. Yukarı ve aşağı kale olarak ikiye ayrılıyor. 24 saat serbestçe gezilebilen kale surları içinde Askeri Müze, tarihi yapılar, anıtlar, kiliseler, kuleler, eski yapıların kalıntıları, hayvanat bahçesi, spor alanları ve gezinti yolları yer alıyor. Kale surları önündeki açık alanda, sergilenen pek çoğu 1.ve 2. Dünya savaşı döneminden kalma, açık ve kapalı alandaki müzede çok sayıda askeri araç var. Turistler bunların önünde hatıra fotoğrafı çektiriyor. Kapının yanındaki saat kulesi de dikkati çekiyor.

Kalenin ikinci giriş kapısı

Tuna ve sava nehirlerinin kesiştiği yerdeki merkezi konumu sebebiyle yapımı çok eski tarihlere rastlayan kale, MS 378 ve 441'in arasındaki dönemde Roma kampı olarak kullanılmış. Got ve Hunlar tarafında defalarca istilalara maruz kalmıştır. Efsaneye göre, Sava ve Tuna’nın birleştiği bölgede, kalenin altında Attila'nın mezarı olduğu iddia ediliyor .476’da Belgrad yeniden, imparatorlukların arasında sınır çizgisi olmuş. Bu sefer Batı Roma İmparatorluğu ve Doğu Roma İmparatorluğu sınırları ve arıca kuzeyden de Slav-Avar sınırını oluşturur. 535 yılı civarında, Doğu Roma imparatoru Justinian I, kaleyi yeniden yapar. Bu yılları takip eden dönemde kale, Avar kuşatmaları ile karşılaşır.Bir çok defa el değiştiren Kale, 1521 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına katılmıştır.Belgrad Kalesi 1.y.y ‘dan 18. y.y ‘a kadar pek çok olayı gözlemiş. Sahipler değiştikçe, ilaveler yapılmış,tarzlar değişmiş. Son haliyle osmanlı izleri taşıyor. Başta İstanbul Kapı olmak üzere, Kara Yorgi Kapısı, Zindan Kapısı, Defterdar kapısı, Despot Kapı, 6. Karl Kapısı gibi bir çok kapıdan giriliyor. Yine kapıların çoğu, aşağıda devam eden Türk Hamamı ve sosyal tesislere uzanıyor. Saat kulesi, Kara Yorgi Kapısı’nın yanı başında. 1740’ larda yapılmış. Osmanlı yadigarı saat kulesi kapılardan birinede adını vermiş.

Kale içi savaş müzesi

Belgrad, Damad Ali Pasa turbesi, gezi seyahat, sirbistan

Asırlık kestane ağaçları ile kaplı, Kale Meydan’ ın orta yerinde Osmanlı mimarisi kokan bir altıgen formlu bina görünce yürüyorum. Kalenin tam ortasındaki Osmanlı türbesi dikkat çekiyor. Daha kuzeyde Novi Sad kentinde bulunan Petrovaradin’de savaşan ve 1716 yılında şehit edilen Damad Ali Paşa’nın türbesi Belgrad kalesinin iç kısmında yer almaktadır. Türbe’de Vezir olan 1668 İznik doğumlu Damat Ali Paşa’nın mezarının yanı sıra Tepedelen’li Selim Paşa ve Çeşmeli Hasan Paşa’nın naaşları bulunmakta. Türbe kapalı olsa da, tepesindeki hilalle ve camdan bakılınca, görülen sandukası ile Anadolu coğrafyasından birinin yattığının anlaşılmasını sağlıyor. Şehirde aykta kamış az sayıda Osmanlı eserinden biri. 1741 yılında Defterdar Kapıcıbaşı Mustafa Paşa tarafından inşa ettirilmiş olup, türbe kesme taştan ve altıgen planlı yapılmış. Dört pencere, bir kapı ve bir mihrap hücresi vardır. I.Dünya Savaşı’nda kubbesi bombalanan türbe Avusturya’lılar tarafından onarılmış.

Damad Ali Paşa’nın türbesi

Kale Meydan'da bulunan çıplak adam heykeli, Pobendik Sırbistan zafer anıtı da, görüntüsüyle olmasa da hikayesiyle Osmanlıdan izler taşıyor. Sırplar'ın Birinci Balkan Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'na karşı kazandıkları zaferin anısına, 1928'de dikilmiş. 1912’de Terazije Meydanı’ndaki çeşmenin üzerine dikilmesi planlanan heykel, halkın çıplak bir adamın şehrin ortasında olmasına muhalefet etmesiyle yıllar sonra Kalemeydan’a taşınmış ve şehrin sembollerinden biri olmuş.

Pobendik Sırbistan zafer anıtı

Kale içindeki yokuşun solunda Metropolitlik Sarayı’nın kalıntıları var. Defterdar Kapısı’ndan geçince Sokullu Çeşmesi’ne ulaşılıyor. Çeşme bakımsız ve harap vaziyette. Avusturya hakimiyetinde üzeri toprakla örtülmüş, ancak 1938’de tekrar gün yüzüne çıkarılmış ve 1990’larda restore edilmiş.

Kale içi Sokullu Çeşmesi

Belgrad, kale meydan gezi seyahat, sirbistan

Kale içinde klasik Balkan mimarisi tarzında eski bir bina göze çarpıyor. Bu beyaz yapı günümüzde Eski Eserleri Koruma Enstitüsü’nün olarak kullanılan bina galeri olarak sergilere de ev sahipliği yapıyor. Dış avlusunda eskiden nöbetçi karargahı bulunuyor. Yan tarafından kaleyi terk edebiliyorsunuz.

İhtişamlı surlarıyla Osmanlı kalesi 

Belgrad, kale meydan gezi seyahat, sirbistan
Belgrad, kale meydan gezi seyahat, sirbistan

Kale Meydan Parkı’nın sınırları içinde bir de hayvanat bahçesi bulunuyor. 1936’da kurulan Belgrad Hayvanat Bahçesi Zooloski vrt’de , 17 hektarlık bir alanda 270 türde, 2000’den fazla hayvan yaşıyor. 1941’de Nazi bombardımanında tahrip olmuş ve pek çok hayvan kaçmış. Bahçede hayvanların yaşam koşulları pek iyi görülmüyor. Fakat buna rağmen de hayvanat bahçesi çocukların ilgisini çekiyor.

Eski Eserleri Koruma Enstitüsü

Nikola Tesla Müzesi Krunska Sokağında bulunuyor. Gezerken Tesla’nın icatlarını görebiliyorsunuz.1856-1943 yılları arasında yaşayan Tesla, gerçekten çok ilginç bir kişilik ve Sırpların medarı iftiharlarından biri. Ancak bir elektrik mühendisi ve mucit olan Tesla, zamanında yeteri kadar

Belgrad hayvanat bahçesi 

 tanınmamış ve takdir edilmemiş. Bugün kullandığımız pek çok elektrikli cihaza, hatta kablosuz iletişimin gelişmesine onun teorileri ve vizyonu kaynak olmuş. Özellikle enerjinin iletilmesinde verimli olmayan doğru akım yerine alternatif akımın kullanılması fikri Tesla’dan çıkmış ve alternatif akımla çalışan akümülatörler, transformatörler ve motorlar tasarlamış. Suyun gücünü kullanıp elektrik elde eden hidroelektrik santralleri de onun tasarımı. Nicola Tesla'nın teorilerinin kaynaklık ettiği projeler arasında alternatif akım jeneratörleri ve motorları, radyo, floresan, radar, MRI, lazer teknolojisi, robot teknolojisi, deprem makinesi var. Tesla’nın asabi ve eksantrik kişiliğinin yanı sıra bilim dünyasında öne çıkmamasının bir nedeni de ABD’ye göç ettiğinde Thomas Edison’un düpedüz onun çalışmalarını suiistimal etmesi ve aralarındaki büyük rekabet nedeniyle Edison’un onun ilerlemesine engel olması. Rekor sayıda icadın sahibi ve en önemlisi günümüz iletişiminin temeli sayılabilecek kablosuz elektrik iletiminin mucidi olan Nikola Tesla 1943’te New York’ta bir otel odasında borç içinde ölmüş. Ancak bugün Tesla ve projeleri, bilim dünyası ve bilim meraklıları tarafından takdir ediliyor ve bu icatları üreten firmalar köşeyi dönüyor. Ne kadar hazin ve ilginç bir son. Belgrad’da vaktiniz varsa görülmesi gereken yerlerden.

 

Pazartesi hariç her gün gezilebilen Nikola Tesla Müzesi, 1927’de inşa edilmiş bir bina. Binanın doğrudan Tesla ile ilgisi yoktu ama New York’tan getirtilen kişisel eşyaları 1952’de bu binada sergilenmeye başlanmıştı. Giriş katındaki farklı salonlarda Tesla’nın kişisel eşyaları, çeşitli dokümanlar ve Tesla’nın bir küre içindeki külleri sergileniyordu. Ancak müzenin en önemli kısmı Tesla’nın icatlarının sergilendiği bölüm. Her saat başı düzenlenen ufak turlarda rehber cihazların çalışma mekanizmasını anlatıyor ve bizzat müze ziyaretçilerinin test etmesine olanak veriliyordu. Yüksek gerilim üreten transformatörler, manyetik alanın ortasında kendi kendine dönen yumurta ve diğer cihazlar, sihirle bilim arasındaki ince çizgiyi ispatlarcasına sergileniyor. Çok ilginç ve sıra dışı bir bilim müzesi. Belgrad’ın gezilecek başka yerleri ve müzeleri var. Hakkıyla gezeyim derseniz en azından 3 gününüzü bu şehre ayırmanız gerekiyor. Zamanınız kısıtlıysa hızlı bir şekilde 1 günde de gezilebilir. Bundan sonraki durağımız Osmanlı akıncı şehri Smederevo.

Nikola Tesla Müzesi

SMEDEREVO

Smederevo deyince, bu şehir ismi size Hiçbir şey ifade etmemiştir. Fakat Malkoçoğlu adını duyunca sanırım bu düşünceniz değişecektir. Birçoğumuzun çocukluğu, Malkoçoğlu’nun, heyecan ve macera dolu filmlerini seyrederek geçmiş, hayal dünyamızda fırtınalar kopartmıştır. Sırbistan'ın şehirlerinden bir şehir olan Smederevo aynı zamanda Malkoçoğlunun şehri. Bu kahramanın gerçek adı, Yahyapaşazade Malkoçoğlu Bâli Bey. Mohaç Savaşı’nın komutanlarından. Malkoçoğlu Bâli Bey ve soyundan gelenler bu şehirde Semendire Kalesi’nin sancakbeyliğini yapmışlar.

Tarihimizden izlerle dolu Smederevo şehrini görmek için, Belgrad'ın dışarısyla ulaşım merkezi durumunda tren istasyonu ve otogarların olduğu yere gidiyorum. Yan yana tren garı ve iki otobüs terminali bulunuyor. Uzun yollara giden otobüslerin kalktığı Bas terminali ve kısa mesafeler için Iasta terminali. Smederevo'ya otobüsler Iasta terminalinden kalkıyor. Sırbistan'ın yeşilliklerle dolu güzel doğasını seyred seyrede 1,5 saatlik bir yolculuktan sonra Semederevo'ya varıyorum. Şehrin girişinde demiryolu ağlarını görüyorsunuz. Ülkenin demir çelik endüstrisinin merkezi olan şehirde aynı zamanda demiryolu taşımacılığı gelişmiş durumda. Şu an demir çelik tesislerin işletmesini bir Amerikan firması yapıyor. Tarihinden çok sanayisi ile ön plana çıkıyor.

Smederevo Kalesi 

Otogardan çıkar çıkmaz Smederevska Tvrđava olarak anılan, Smederevo kalesini görüyorsunuz. Yüzyıllarca Osmanlının olan bu kaleyi görmek için hızlı adımlarla kaleye doğru ilerliyorum. Yaklaştıkça kale burçlarından aşağıya, filmlerde olduğu gibi bir ip sarkıtıp, sarkacak Malkoçoğlunu hayal ediyorum. Karşısına Sırp askerleri çıkıyor, birkaç kılıç darbesi ile onların hepsini alt ediyor, derken “kendine gel !” diyorum, filimde değil gerçek alemdesin. Kale, Jezava Irmağı’nın Tuna’yla birleştiği yerde, 11 hektarlık geniş bir alanda üçgen şeklinde inşa edilmişti. Şehir'in geçmişi M.Ö. 7 yy dayanıyor.1.yy'da Roma imparatorluğunun eline geçiyor. Fakat 1430 yılında Sırp Durad Brankoviç tarafından bu kale inşa ediliyor ve 1439'da Osmanlı tarafından ele geçirilene kadar şehir Ortaçağ Sırp Krallığına başkentlik yapıyor. Osmanlı 1444'te Macarlarla yaptığı anlaşma gereği şehri Sırp Prens Brankoviç'e teslim etse de 1459'da tekrar geri alıyor. Bu kale Macar’la yapılan savaşlarda önemli rol oynuyor.

Muhteşem Osmanlı kalesi

Osmanlıca adıyla Semendire Sancağı’nın başkenti olan şehir, 350 yıl boyunca bu sancağa başkentlik yapıyor. 1806'da isyan edip şehri ele geçiren Sırplar burasını yeniden başkent yapıyorlar. Fakat şehir 2.dünya savaşında Almanlar tarafından işgal ediliyor. Alman işgalindeyken, 5 haziran 1941 günü kaledeki Nazi cephaneliğine yapılan sabotajla büyük bir patlama oluyor. Patlama, tarihi kaleye büyük bir zarar verdiği gibi şehirdeki binlerce insanın ölmesine de sebep oluyor. Kaleye de büyük tahribat veriyor, surların bir kısmı çökmüş, bir kısmı yamulmuş vaziyette.

Smederevo Kalesi

Smederevo Kalesinden Tuna’ya bakış

Bir köprüden geçilerek girilen kaleye girişler biletli. Kale içinde Osmanlılar tarafından 17. yüzyıla yapılan hamamdan geriye sadece temel taşları kalmış. Kale surlarının toplam uzunluğu 1,5 km buluyor. Bazı yerlerde surlar yıkıldığından yaklaşmak tehlikelidir ikazları konulmuş. Yükseklikleri 25 metre olan toplam 25 adet kule bulunuyor. Anadoludan gelen Osmanlı akıncılarının yüzyıllarca görev yaptığı bu surları dolaştıktan sonra, şehire doğru ilerliyorum.

Smederevo Müzesi

İlk gittiğim yer şehir müzesi. Belki Osmanlıdan kalan bir şeyler bulurum umuduyla. Otel olarak kullanılan bir binada, 1972 yılında açılan Smederevo müzesinin üç katında, çok zengin olmasa da şehrin farklı dönemlerine ait eserler sergileniyor. İkinci katında pek fazla olmasa da Osmanlıya ait eşyalar ve ortaçağa ait eserler sergileniyor. Bahçede Osmanlı dönemi ve Roma dönemine ait mezar taşları bulunuyor. Fakat ikinci katta birkaç Osmanlı silahı ve ferman haricinde Osmanlıya ait fazla bir şey yok.Zaman zamanda müze resim ve sanat sergilerine ev sahipliği yapıyor. Müzede ağırlıklı olarak Sırpların dini yaşamlarına ve tarihlerine ait belgeler var. Nazilere karşı 2.dünya savaşındaki direnişle ilgili dokümanlarda müzede yer alıyor.

Smederevo St. George Katedrali

Müze haricinde şehirde pek fazla önemli eser yok. 1850-1854 yılları arası inşa edilen Smederevo’nun en büyük kilisesi St. George Katedrali’nde düğünler yapılıyor. 1920’lerde inşa edilmiş olan Eski Belediye Binası, Zgrada Opstinskog Doma ve meydanın diğer tarafında ise 1888’de yapımı bitmiş olan Adalet Sarayı şehrin önemli iki eseri olarak dikkat çekiyor. Kilisenin arkasındaki küçük meydanda ise 1. Dünya Savaşında ölenlerin anısına yapılmış Anıt yer alıyor. Şehrin önemli diğer bir binası da, Smederevo Lisesi. 1904’te inşa edilen bina, Sırbistan’okul mimarisinde ekol olmuş. Eski Osmanlı şehri Smederevo'daki gezim böylece sona eriyor. Bundan sonraki durağımız Novi Sad.

Novi Sad’ın eski kısmının merkezi, Kralija Alexandra Caddesi. Turistlerin çokça bulunduğu bu bölge trafiğe kapalı. Çevrede çok sayıda otantik, turistik eşya satıcıları, kaffe ve lokantalar var. İki caddeyi birleştiren Özgürlük Meydanı’nda, Trg Slobode, eski Belediye Binası ve St. Mary Roma-Katolik Katedrali bulunuyor. Bu alanda iyi havalarda halka açık konserler veriliyor. Novi Sad’ın istiklal caddesi burası. Gece gündüz müzik aleti çalanlara, halka konser verenlere rastlayabiliyorsunuz.

NOVİ SAD

Smederevo’dan 3 saatlik bir yoldan sonra Novi Sad’a otogarına ulaşabiliyorsunuz. Büyük bir şehir olmamakla beraber, yeni ve eski şehir diye ikiye ayrılıyor. Otel seçimini internetten yapıyorum. Şansıma otelim eski Novi Sad denilen bölgenin içinde.Otele yerleştikten sonra şehrin eski kısmını keşfetmeye çıkıyorum. Şehri Tuna nehri ikiye bölüyor, eski ve yeni kısımları ile Novi Sad ve Tuna’nın karşı yakasında Petrovaradin kalesinin altında kalan kısım. Petrovadin kalesi Novi Sad’ın sembolü durumuna gelmiş. Şehir 18 yy da kent haline gelmiş ilk kurulum yeri Petrovaradin kalesinin bulunduğu bölge . Habsburg hanedanı egemenliğinde Ortodoksların şehirde yaşaması yasaklanınca, Ortodokslar karşı tarafa geçip 1694’te bugünkü Novi Sad’ı kurmuş.

Kralija Alexandra Caddesi 

 gezi seyahat, sirbistan, novi sad, kralija Alexandra

Neo-Gotik üsluptaki St. Mary Roma Katedrali 72 metrelik sivri kulesiyle meydana en hakim yapı. Daha önce burada bulunan kilise, 1849’da bir bombardıman sırasında büyük zarar görünce, şehir halkı tamir etmek yerine yıkılıp yeni bir kilise yapılmasını istemiş. 1894’te de bu katedral inşa edilmiş. Fakat ayinler dışında kapalı. 

St. Mary Roma Katedrali

 gezi seyahat, sirbistan, novi sad

Zmaj Jovina’nın yolunun sonundaki Piskoposluk Sarayı’na Vladicanski Dvor ulaşılabiliyor. 1901 yılına tarihlenen, Bizans mimarisinden etkilenmiş ve kırmızı tuğlalarıyla göz alıcı bir yapı. Piskoposluğun sağında kalan Dunavska Caddesi yine trafiğe kapalı ve alışverişin öne çıktığı bir cadde. Yolun solundan gidip, St. George Sırp Ortodoks Kilisesi’ni, Saborna Crkva Sv. Dorda’yı ziyaret edebiliyorsunuz. İlki 1734’te inşa edilen kilise, 1849 isyanında tamamen tahrip edilince, 1853’te yenisi yapılmış.Yan duvarları sade olan kilisenin, ikonastasis kısmı yine süslü işlemelerle ve dini resimlerle gayet gösterişli bir şekilde düzenlenmiş.

Piskoposluk Sarayı’na Vladicanski Dvor

 gezi seyahat, sirbistan, novi sad, Vladicanski Dvor

Petrovadin kalesi ve köprü

Şehir meydanında çokta fazla tarihi eser yok. Daha sonra köprü üzerinden yürüyerek Novi Sad’ın sembolü Petrovadin kalesine geçiyorum. Şehirden giden belediye otobüsleri olduğu gibi Tuna’nın manzarasını seyrede seyrde yürüyerek te gidilebiliyor, fazla mesafe yok. Fakat köprüden geçerken yol boyunca binlerce minik sineğin ablukasına maruz kalabiliyorsunuz. Bitiminde hemen merdivenlerden Petrovadin kalesine çıkılıyor.

 gezi seyahat, sirbistan, novi sad, Petrovadin kalesi

Petrovadin kalesine çıkış

Osmanlılar tarafından 1526’da fethedilen kale’nin ilk surları Roma döneminde yapılmış. Kalede yapılan arkeolojik kazılar, burada tarih öncesine ait yerleşimler olduğunu, Bronz Çağı’ndan kalma kale işlevi gören duvarlar bulunduğunu ortaya koymuş.13. yüzyılın ortalarında inşa edilen manastır ile kale Hıristiyan kimliğini kazanmış.Denizden 125 metre yükseklikte bir zemin üzerinde, 100 hektar arazi üzerinde, 5200 savunma hattı, uzunluğu 16000 metreyi bulan yer altı tünellerinin bulan Petrovaradin Kalesi, 1692-1780 yılları arasında Avusturyalı askeri mimarların oluşturduğu bir proje neticesi ortaya çıkmış. Tuna’nın bu kıyıları Petrovaradin olarak adlandırılıyor, ancak şimdilerde Novi Sad ile birleşmiş. Arkalarda uzanıp giden ormanlık bölgede, Avusturya Habsburg İmparatorluğu ile Osmanlı’ların savaşıp, yenildiği Petrovaradin Savaşı yapılmış.

 gezi seyahat, sirbistan, novi sad, Petrovadin kalesi

Zaman içindeki güçlendirmelere rağmen. Avusturya ordusu 1687’de kaleyi ele geçirince, eski surlar yıkılıp yeni bir plana ve modern mimariye göre yeniden inşa edilmiş. Eski düz ve dairesel surlar yerine, daha girintili çıkıntılı, köşeli bir plan uygulanmış. Osmanlı kaleyi geri almak için 1694’te tekrar kuşatmış fakat başarılı olmamış. 1715-1718 Osmanlı-Avusturya-Venedik Savaşı'nın en önemli meydan muharebesi Petrovaradin kalesinin arkasındaki ormanlık alanda oluyor.1726’da Petrovaradin’de Avusturya ile Osmanlı arasındaki muharebede, Sadrazam Damat Ali Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun, Savoy Prensi Eugene’in ordusuna yenilmesi, Osmanlının Orta Avrupa’daki hakimiyetinin son noktası olmuş. Daha sonrasında kale büyük kuşatmalara sahne olmamış ve kışla hizmeti görmüş.

Petrovadin kalesinin köprüden görünüşü

 gezi seyahat, sirbistan, novi sad, Petrovadin kalesi

Petrovaradin 1951 yılında askeri alan olmaktan çıkarılıp, halka açılıyor. Devasa binaların alt katları kaffe ve sanatçılara ayrılmış. Üst katlar, Trg Tırdava Leopold adında bir otel tarafından kullanılıyor.En yüksek surların üzerinden Tuna’yı izleyebilmek mümkün. Gün batımında çayınızı yudumlarken, Tuna’yı seyretmek ayrı bir zevk. Lüks nehir gezileri ile Tuna boyunca turistlere gezdiriliyor. Kale içindeki otelin karşısındaki şehir müzesinde bulunuyor. Diskoları, kaffeleri ile kale geceleri de hareketli. Kaleyi özel kılan bir de Exit Müzik Festivali. 2001’den beri temmuz ayının ikinci haftası düzenlenen etkinlik, giderek büyüyerek Avrupa çapında bir festivale dönüşmüş. Bir zamanlar mehter marşlarının çalındığı kalede  bu gün rock, elektronik müzik, hip hop çalınıyor. Gençler dünyaca ünlü sanatçıları ve grupları dinlemek için Petrovaradin Kalesi’ne akın ediyor. Tuna manzarası ve tarihi dokusu, saat kulesi ile kale Novi Sad’a gelenlerin görmesi gereken önemli bir tarihi yapı. Eski Osmanlı şehri Novi Sad’daki gezimiz burada bitiyor. Sonrasında İstikamet Sırbistan’ın güneyi Niş.

Petrovadin kalesi saat kulesi

 gezi seyahat, sirbistan, novi sad, Petrovadin kalesi

Niş şehir meydanı

Tarihte Niş şehri daima doğudan gelen saldırılarla maruz kalmış ve uzun ve çalkantılı tarihi boyunca birçok defa el değiştirmiş. Hunlar 441, 448 ve 480 yıllarında şehri üç kere kuşattıp, yakıp, yıkmış. Bizans İmparatoru Justinyen tarafından onarılan şehir bu sefer Avarlar tarafından bir kere daha yıkıldı. Kuzeyden inerek Bizanslılarla savaşan Slavlar, 540 yılında Niş’e girerek yerleştiler. Nihayet Niş, 1385 yılında 25 günlük kuşatmadan sonra, Sultan Murat Hân’a teslim oldu. 1389’da Osmanlı Ordusu’nun zaferi ile sonuçlanan Kosova Savaşı Osmanlılara Belgrad’ın yolunu açtı. 1443 yılında, Niş Sırp Ludanjin tekrar Sırplar tarafında alınır. Ancak Niş 1448’de yeniden Osmanlıların eline geçmekten kurtulamadı ve 245 yıl el değiştirmedi. Osmanlı hâkimiyeti döneminde Niş, bölgedeki askerî ve sivil yönetimin merkezi oldu.

NİŞ

Balkanların ortasında kalan Niş, Belgrad’a 240 km, Sofya’ya 150 km, Üsküp’e 200 km Selanik’e 400 km. mesafe de. Tarihi ve doğal güzellikleri ile mutlaka görülmesi gereken bir şehir. Osmanlı tarihinden izler de taşıyor. Novi Sad’tan 6 saat süren bir otobüs yolculuğundan sonra Niş otogarına ulaşıyoruz. Türkiye’de 1970 li yıllarda kullanılan modelde ve çoğunluğu kırmızı boyalı otobüslerle Balkanlar’ın ve Avrupa’nın değişik şehirlerine seferler yapılıyor. Fakat otogar çıkışındaki taksicilerle iyi pazarlık yapmak gerekiyor. Sizin şehri bilmediğinizi anladıkları takdirde çok kısa mesafelere çok yüksek paralar istiyorlar, mümkünse yoldan geçen taksilerle ulaşımı sağlamakta fayda var, onlar daha düşük ücret talep ediyor. Zaten otogar şehir merkezine çok yakın, birkaç yüz metre, birkaç dakika yürüyerek rahatlıkla gidilebilir. İnternetten, bilmeden sadece şehir merkezine uzaklık menüsündeki bilgilerden yaralanarak seçtiğim otelimin şehrin çarşısının ortasında bir yer olduğunu görüyorum. Çük güzel bir yer, fakat tek kötü tarafı 6 kata asansör olmadan elimde bavula çıkmak zorunda kalışım. Bavulları bırakıp hemen şehri keşfe çıkıyorum. Tarihi olarak en önemli özelliği, İstanbul’u başkent olarak ilan eden Roma imparatoru Konstantin ‘in doğum yeri olması. Fakat Osmanlı tarihinden de çok sayıda eserler var şehirde.

 gezi seyahat, sirbistan, nis

Niş Kalesinin giriş kapısı

Tarih boyunca Nisava nehri kenarında yerleşime ve şahit olan Niş şehrinde, nehrin öte yakasına eski kalenin kalıntıları üzerine, Osmanlılar 1723 yılında Niş kalesini tekrar inşa ediyorlar.Balkanlardaki Osmanlı eserlerinin en iyi korunmuş olanlarındandır. Romalılar tarafından elde tutulduğu döneme ait civarda çıkan tarihi eserler, mezarlar kale içinde sergileniyor. 22 hektarlık bir alanda kurulan kalede ve eski medeniyetlerden kalma eserler bulunuyor. Eski medeniyetlerden kalma taşlar o kadar çokmuş, ki kalenin inşası sırasında yapı taşı olarak kullanılmış.Bugün, yazın tiyatro, sinema ve müzik festivallerine ev sahipliği yapıyor.

 gezi seyahat, sirbistan, nis, kale

Niş Kalesi Bali Bey camii

Kale içindeki Bali Bey Camii, Kalesi'nin orta kesiminde  yer almakta. 1521-1523 envanter kayıtlarına geçmiş. Mescit, minare ve küçük bir türbeden oluşuyor. Edirne’de üst düzey bir memur olan Bali bey tarafından yaptırılmış. Caminin minaresi yıkılmış, günümüzde resim sergisine çevrilmiş. Yakınında Roma dönemine ait kalıntılar çıkartılıyor.

 gezi seyahat, sirbistan, nis, kale

Kale içindeki muhteşem Osmanlı hamamı, dönemine ait eski korunmuş tesisler arasında ve1498 yılında inşa edilmiştir. Hamamın bölmelerin içine ve bahçeye, konuklara otantik ortamda çay, kahve keyfi için masalar konulmuş. Kalenin en etkileyici ve ihtişamlı bölümü, nehre bakan kısımdaki İstanbul kapısı. Diğer kapıları da, Belgrad, Vidin ve Büyük Kapı.Kalenin içinde askeri kullanım alanları, kışla ve diğer hizmet binaları bulunuyor. Niş şehir ve kale 1877 yılında Sırpların eline gerçek Osmanlıdan çıkmış.

Kale içi Osmanlı hamamı

 gezi seyahat, sirbistan, nis, kale

Niş Camii

Osmanlı çekilirken şehirde 18 tane cami varmış. Şu anda bir tane sağlam ibadete açık cami var. Bölgede çoğunluğu Romanlardan oluşan, yaklaşık 20 bin Müslüman tarafından bayram ve Cuma günleri kullanılıyor. Vakit namazlarında da açık. Caminin imamı Iraklı bir Türkmen, kendisiyle tanıştık, okumak için Niş’e gelmiş, sonra evlenip burada kalmış. Gönüllü olarak uzun süreden beri görev yapıyormuş. Şehir hakkında Türkçe bilgi alabilirsiniz. Camiye yeni yerden ısıtmalı kalorifer tesisatı döşeniyordu ve duvarları boyanmış. Fakat ırkçı Sırplar tarafından, caminin yeni boyalı duvarına, Sırpların Osmanlıya ilk isyan tarihi olan 1385 yazılmış ve bir haç resmi yapılmış. Caminin hemen karşı tarafında ise bir Yahudi sinagogu bulunuyor.

Kafatası kulesi

 Niş'in dünyada eşine benzer rastlanacak kelle kule adında bir yapı var. Tarihin derinliklerine inersek, Sırplarının 1804 yılında Osmanlıya isyan ederler. uzun süreli bir isyan olur ve beşinci yılında yaşanan Çegar Savaşı, Sırp tarihinde büyük bir sembolik öneme sahiptir. Çegar Savaşı’nda, takriben üç bin Sırp savaşçı, kendilerinden çok daha güçlü olan Osmanlı ordusuna mevzilerinde bir buçuk ay boyunca direnir. Ancak bu bir buçuk aylık direnişin sonrasında, Osmanlı askerleri Sırpların en öndeki siperlerini ele geçirmeye başlarlar. Savaşın kaybedileceği belli olmuştur. Bu noktada, Sırp komutan Stevan Sindzeliç, saldırıda bulunan Osmanlı askerlerini öldürmek için, Sırp siperlerine geldiği bir sırada kendi cephaneliğini havaya uçurarak bir grup Sırp askeri ve çok sayıda Osmanlı askeri ile birlikte ölür.

Kele kula

 Savaşın ardından, Osmanlı ordusunun kumandanı Hurşid Paşa bu olayında verdiği kızgınlıkla, ölen Sırpların kellelerinin toplanmasını emreder. Sırp askerlerinden 952 kelle toplanır ve İstanbul’a, Padişah II. Mahmud’a gönderilir. Geriye kalan kafatasları ile de bir kule inşa edilir. Dört yanında 14 sıra kafatasları dizili olan üç metre yüksekliğindeki bu kulenin inşası ile amaçlanan, Osmanlı iktidarına karşı gelenlerinin sonunun ne olacağını bölge halkına göstermek suretiyle, bağımsızlık talebinde bulunan Sırplara gözdağı vermektir. Bu olayı gözümüzle görmedik, tarihler bunu böyle rivayet ediyor. Ne derece doğrudur bilinmez, aksine iddia ve kanıt olmadığı sürece inanmak durumundayız. Fakat gerçekse, yapılan olayın doğru olmadığı muhakkak. Çünkü bu gün bile Sırp aileler çocuklarını buraya gezdirmeye getirip, Osmanlı düşmanlığını körüklüyor. Savaşta olan biten, ölen insanın cesedine zulmedilmesini haklı göztermez. Keşke böyle bir olay yapılmamış, gözdağı vermek amacı ile bu anıt dikilmemiş olsaydı. İlk önceleri açıkta duran kuleye 1892 yılında bir şapel ilave edilerek koruma altına alınıyor. Kaftaslarının bir kısmı alınmış, bu gün kulede 58 adet kafatası bulunuyor. Akşam saat 6.00 kadar açık olan kule yan taraftaki parkta bulunan ofisten bilet alınarak gezilebiliyor.

Şehirin önemli yapılarından biride yakın tarihten, Kızıl Haç bölgesinde bulunan Nazi Toplama Kampı.Kale yakınlarında bir yerde ve alt kısmından görülebiliyor.1941 yılında inşa edilen eski Yugoslavya'da ilk Nazi toplama kampı olarak görev yapmış. Sırp, Roman ve Yahudilerin toplandığı bu kamplardan Nazi kampından yaklaşık 100 mahkum kaçmayı başarıyor. Yaklaşık 7 hektar alana kurulu kamp yüksek dikenli tellerle çevrili bu kamp 12 Şubat 1967 tarihinde, esir kaçışlarının yirmi beşinde yıldönümü, kamp "12 şubat" anıt müze haline getiriliyor.

Niş Nazi toplama kampı

Tinkers Alley eski Osmanlı çarşısı

Eski Osmanlı mahallesi ve çarşısı Tinkers Alley’de bulunan Kopitareva sokak görülmesi gereken yerlerinden. Osmanlıdan kalan dükkan şeklindeki son 13 iş yeri 1990'lı yıllarda kapatılmış. Bugün, bu eski ama iyi korunmuş atmosfer çok sayıda güzel restoran ve kaffelere ev sahipliği yapıyor.Bir dinleme ve eğlence mekanına dönüşmüş. Şehirde erken Hıristiyanlık dönemine ait tarihi mezarlarda bulunuyor. Osmanlıya Sıpların isyanı anısına dikilmiş Ceger Anıtı 1927’de açılmış.1942 yılında Almanlar tarafından öldürülen 15 bin insanın anısına şehir merkezine yakın bir bölgede ormanlık bir tepede Bubanj Memorial park olarak açılmış. Nazi katliamını sembolize eden anıt heykeller dikilmiş.

Kral Milan Meydanı'nda Niş Özgürlük anıtı Osmanlı’ya, Bulgarlar, ve Almanlara karşı yürütülen kurtuluş savaşları anısına şehrin en merkezi yerine dikilmiş. Anıt siyah mermerden yapılmış ve dört kabartma, bir bronz heykelden oluşuyor. Anıt, 28 Haziran 1937’de Osmanlıdan kurtuluşun 60.yıl anısına açılmış. 1918 yılında Sırp, Hırvat ve Sloven birliğinin, Yugoslavya birliğinin temellerini atan Kral Aleksandar 1934 yılında Marsilya'da öldürülür.Kral Aleksandır’ın anısına 1939 yılında dikilen anıt da şehrin önemli yapıları arasında.Şehirdeki dini yapılara gelince, St Panteleimon'un kilisesi, Niş’in Osmanlının elinden çıktıktan sonra 1878 yılında yapılmış. St Nikolas Kilisesinin hikayesi de biraz ilginç.1737 tarihinde patlamada yıkılmış bir kilisenin temellerine Osmanlı camii inşa ediliyor.1878 yılında ise Osmanlıdan sonra cami tekrar Kiliseye çevriliyor. Şehirden 7 km dışarıda1143-1180 döneminde Gornji Matejevac Latin kilisesi geçmişi çok eskiye dayanan tarihi yapılardan. Özet olarak Niş şehrinde görülebilecek turistik yerler bunlar. Bundan sonraki durağımı Novi Pazar.

Bubanj Memorial park anıtı

Yeni pazar, gezi seyahat, sirbistan, novi pazar

Osmanlı şehri Yeni Pazar

NOVİ PAZAR

Niş terminalinden bindiğim tangra bangra ekspres ile 190 km bir yolu 4.5 saat süren bir zamanda alıyorum. Adı her ne kadar ekspres olsa da, önündeki her yerleşim birimi, gölge ve mahallede durmasıyla, bizim İstanbul’da çalışan şehir içi minibüslerini daha çok andırıyor. Dönemeçlerden, ormanlık arazilerden geçerek meşakkatli bir yolculuktan sonra, Osmanlı şehiri Yeni Pazar’a veya Sırpça adıyla Novi Pazar’a varıyorum. En son gezeceğim şehir olacak, fakat şunu söylemek istiyorum, Sırbistan’da hiçbir yere gitmesem, sadece Novi Pazar’ı görsem, geldiğime değer. Novi Pazar adımınızı attığınız andan itibaren, ezan sesleriyle, giyinmenden Müslüman olduğu belli olan insanlarıyla, sanki Avrupa’nın ortasında bir şehir değil Anadolu’muzdan bir yerleşim yeri. Yerli halkı da söylüyor. Anadolu ne ise !, Novi Pazar’da o !. Osmanlı günümüzde yaşasaydı, şehirleri nasıl olurdu sorusuna gösterilebilecek en güzel canlı örnek, her halde Novi Pazar gibi olurdu. Tarihe Sırp Krallığının ilk başkenti olan Trgoviste’ye ait harabeler şehrin 8 km yakınında bulunuyor.

Fakat bir ticaret merkezi olarak Yeni Pazar, 1459-1461 yıllarında Saraybosna’nın da kurucusu olan İsa Bey İshakoviç tarafından, osmanlı şehri olarak bugünkü yerinde kuruluyor. Şehre dair ilk Osmanlı kayıtları 15. yüzyıla aittir. Bu kayıtta şehir, Dubrovnik bölgesine bağlı bir kasaba olarak gösteriliyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Balkanlar’ın genelinde ünlü bir şehir ve ticaret merkezi olmuş. 1878 yılı, şehrin Osmanlı’dan koparılışının başlangıcıdır. Şehir, 1878-1908 yılları arasında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu egemenliğine giriyor. 1908’de Yeni Pazar yeniden Osmanlı hükümranlığına alınsa da, bu durum, patlak veren Balkan Savaşları ile tamamen değişmiş ve şehir 1912 yılında Sırbistan Krallığı tarafından işgal edilmiştir. Sancak olarak adlandırılan yoğun Müslüman nüfusun yaşadığı bölge Karadağ ve Sırbistan tarafından pay ediliyor. Fakat bu bölgede Hıristiyanlar çok azınlıkta ve Sancak bölgesi Müslümanlarının bağımsızlık talepleri var.1912 sonrasındaki süreçte, % 85’e veren yoğun Müslüman Boşnak nüfus sebebiyle Sırplar tarafından ihmal ediliyor. Ahali Müslüman olduğu için hizmet götürülmüyor.

Yeni pazar, gezi seyahat, sirbistan, novi pazar
Yeni pazar, gezi seyahat, sirbistan, novi pazar

Şehrin ortasından geçen Raska nehri şehre ayrı bir güzellik veriyor. Şehrin en önemli tarihi yapıtı "Bedem" adı verilen, Osmanlı döneminde yapılmış kale. Orta yerde bulunan büyük gözetleme kulesi ile etraf gözlenirmiş. Şu anda kale içinde buluna çay bahçesi ile halka hizmet veriyor. Şehrin Korzo olarak adlandırılan merkezi yeri trafiğe kapalı ve özelikle geceleri halkın gezinme alanı. Bir Boşnak şehir olan Yeni Pazar görüntüsü ile Saray Bosna’yı çok andırıyor. Çarşının girişinde buluna tarihi ahşap çeşme Saray Bosna’dakinin bir benzeri.

 Bedem Osmanlı kalesi gözetleme kulesi.

Yeni pazar, gezi seyahat, sirbistan, novi pazar

Şehrin göbeğinde İslam fakültesi

Yeni Pazar diğer Sırp şehirlerinden çok farklı, camiler her vakit dolup taşıyor ve şehrin göbeğinde İslam fakültesi bulunuyor. Osmanlıdan kalan Altın Alem, Arap camii, Leylekli cami, yeni yapılan Haci Mehova camii başta olmak üzere şehirde büyük küçük 16 tane cami bulunuyor. Sırp azınlık şehirn alt kısmında yaşıyor, fakat onlarda Boşnak hala karışmıyor ve çocuklarını eğitim için Belgrad’a yolluyor. Şehrin insanı Saray Bosna halkından çok farklı, çalışkan ve azimli, bu sebepten dolayı da maddi durumları iyi. Her evde en az 2-3 özel oto bulunuyor.

Sopocani Manastırı UNESCO kültür mirası listesinde

Görülecek tarihi yerlerini anlatmaya devam edersek, Stefan Nemanja kalesi şehir dışında bulunuyor ve kazı çalışmaları hala devam ediyor. Burada ilk hıristyan yerleşim birimlerinin olduğu düşünülüyor. Kalede 1980’li yıllarda başlayan kazı çalışmaları sonunda bir manastır ve kilise ortaya çıkartılmış. Arkeolojik çalışmalar devam ediyor. Yeni Pazar’da bulunan Sopocani Manastırı Sırbistan'ın kültürel hazinelerinden biri. Bu ortaçağ mimari ve fresk sanatı en iyi örneklerindendir. Novi Pazar 15 kilometre batısında, bir tepede bulunuyor ve Sırbistan'ın en güzel ve kutsal manastır olarak kabul ediliyor. Bu manastır ortaçağda Ortodoks piskoposluk merkeziymiş. Unesko tarih mirası listesine alınmış.

Yeni pazar, gezi seyahat, sirbistan, novi pazar
Yeni pazar, gezi seyahat, sirbistan, novi pazar

Osmanlı hamamı

Şehrin içinde 15 yy. yapılmış harab halde birde Osmanlı hamamı bulunuyor. Uzun yıllar terk edilmiş ve içindeki taşlar mermerler götürülmüş. Erkekler ve kadınlar olmak üzere iki bölüme ayrılan Osmanlı hamamı son yıllarda restore edilmiş. Bir kısmı kaffe olarak hizmet veriyor. Şehir Osmanlıdan kaldığı gibi yapısını koruyor. Yeni Pazara Balkanların Safranbolu’su diyebiliriz. Temennimiz o dur ki vahşi acımasız beton medeniyeti, bu Osmanlı şehrini yutmasın, tarihi otantik görüntüsünü değiştirmesin.

Kominizim döneminde Müslüman Boşnak halk çok zulüm görmüş. Bir kısmı Türkiye’ye gelmek durumunda kalmış. Sırplar 2.dünya savaşı sırasından sonra, çok sayıda Boşnağı şehirden alıp, Bosna da olduğu gibi katletmişler. Bu haçlı zumlu msülüman Boşnak halta tepki olarak inançlarına bağlılık oluşturmuş. Her sene Müslüman soykırımının anısına şehirde yürüyüş düzenlenerek, katliam protesto ediliyor.

Müslüman katliamını protesto yürüyüşü 

Yeni pazar, gezi seyahat, sirbistan, novi pazar

Eğitim ufak yaşlardan başlıyor

Şehirde çok sayıda dini eğitim veren kurum var ve eğitim ufak yaştan itibaren başlıyor. Çocuklar cami avlularında buluna kreş ve kurslarda, öğretmenler nezaretinde 2-3 yaşından itibaren eğitim alamaya başlıyorlar. Türkiye’de çok sayıda yeni pazardan gelmiş insan var. Seyahat acentelerinin önerlinde, Bayrampaşa’ya, Pendik’e direk seferle ilanlarını sıkça okuyabiliyorsunuz. Şehrin göbeğindeki park, Pendik belediyesi tarafından yaptırılmış. Bayram paşa belediyesi her yıl yüzlerce çocuğu sünnet ettiriliyor ve bu güne kadar 700 çocuk sünnet ettirilmiş.Ramazanlarda bu Türkiyenin belediylerinin kurduğu iftar çadırları binlerce kişiye hizmet veriyor. teravih namazı toplu olarak şehir merkezinde onbinlerce kişi tarafından kılınıyor. Türkiye ile çok sıkı ilişkiler devam ediyor, uydu antenlerden Türkiye TV leri izleniyor.

Yeni pazar, gezi seyahat, sirbistan, novi pazar

Bayrampaşa belediye başkanın katıldığı sünnet töreni 

Balkanların göbeği, Orta Avrupa’da, Yeni Pazarı dolaşırken adete Türkiye’den bir şehri dolaşır gibisiniz. Burası turizme pek açık olmamış ve bu bölgeden göçenler dışında Türkiye’den gelenler tarafından, fazlaca gezilmemiş bir yer. Gidip te görmesem, Avrupa'da böyle bir Osmanlı şehri olduğuna inanmazdım. Baştan tereddütlerle çıktığın Sırbistan gezisin, yeni yerler görmenin verdiği hazla, büyük bir mutlulukla bitiriyorum. Sırbistan gezisi bana çok şey kazandırıyor, Osmanlıyı buralara da medeniyeti ile, eserleri ile daha iyi tanıma imkanı buluyorsunuz. Çünkü Osmanlı Anadolu’dan çok Balkanlarda varlığını, medeniyetini, mimarisini göstermiş.Sırbistan’dan, ayrılırken buralara daha evvel gemlememiş olduğu pişmanlığı duyuyorum. Sırbistan bizden bir parça ve mutlaka görülmesi gereken bir ülke.

Yeni pazar, gezi seyahat, sirbistan, novi pazar

Yeni Pazar bir Osmanlı şehridir

Osmanlı  hatıralarıyla hala bu şehirde dip diri yaşıyor.

bottom of page